Cuma Günü Hayır Yapmak

Fakih Ebü’l-Leys Semerkandi (rahmetullahi aleyh) derki: Rahmetlik babamdan dinlediğim bir hadise şöyle dedi:


Salih Mürri (rahmetullahi aleyh), bir cuma gecesi, şehrin camisine gitmek ve orada sabah namazını kılmak üzere yola çıkmıştı. Yol üzerinde bir kabristan gördü. Kendi kendine, “Sabah namazı vakti girene kadar burada durayım” dedi ve kabristanlığa girdi. İki rekat namaz kıldı, sonra bir kabre yaslandı. Bu arada uyku bastırdı ve gözlerine hakim olamayıp daldı. Rüyasında kabristanlıkta bulunan kişilerin kabirlerinden çıktıklarını ve halka kurup sohbet ettiklerini gördü. Bu arada elbisesi kirli ve eski olan bir genç de bir köşeye çekilmiş, mahzun bir vaziyette bekliyordu. Çok geçmeden üzeri mendillerle örtülü birçok tabak getirildi. Bu tabaklardan birar tane alan kabrine döndü. Kabirdekler içinden bir tek o gence birşey verilmemişti. O da diğerleri gibi kabrine girmek üzere ayağa kalmış giderken ben,
-Ey Allah’ın kulu! Neden üzgünsün? Benim gördüğüm şeyler neyin nesiydi? dedim. Dediki:
-Ey Salih Mürri! O tabakları gördün mü, dedi.
-Evet, gördüm, onlar neydi, dedim. Dedi ki:
-Bunlar yaşayanların ölülerine gönderdiği lutuflardır. Onlar ne zaman ölüleri adına sadaka verseler yahut onlar için duada bulunsalar, bunların karşılığı, tabaklar halinde cuma gecesi gelmektedir. Ben Pakistanlı’yım. Annemle birlikte haccetmek üzere yola çıkmıştık. Basra’dan ayrıldığımızda burada öldüm ve buraya defnedildim. Ben ölünce annem biriyle evlendi. Evlendiği kişiye kendisinin bir çocuğu olduğundan ve onunda öldüğünden hiç bahsetmedi. Dünyaya dalip gitti. Ben öldükten sonra benim adımı hiç ağzına almadı. Şimdi üzülmek bana hak değilmi? Çünkü benihatırlayan hiç kimsem yok.
Salih Mührri,
-Annenin evi nerede, diye sordu. Genç de ona annesinin evini tarif etti.
Sabah olunca uyandım. Cuma namazına gittim. Namaz bitince, sora sors rüyamdaki gencin bana trif ettiği adrese gittim. Annesinin evine gelince kapıyı çaldım. İçeriden kim olduğumu sorunca,
-Ben Salih Mührri’yim dedim. İçeri girmek için izin istedim. İzin verilince içeri girdim. Kadına,
-Şimdi konuşacaklarımızı ikimizden başka kimse duymamalı, dedim. Sonra ona doğru iyice yaklaştım. Aramızda sadece bir perde vardı:
-Allah sana rahmet etsin senin bir oğlun var mı, diye sordum.
Kadın,
-Hayır, dedi
-peki, varmıydı, dedim.
Önce derin bir nefes aldı ve,
-Evet, benim genç bir oğlum vardı ancak öldü, dedi.
Bunun üzerine ben başımdan geçenleri kadına anlattım. Kadın ağlamaya başladı, öyle ki gözlerinden akan yaşlar yanaklarında izler bırakmıştı. Sonra bana,
-Ey Salih! O benim oğlum, ciğerim canım. Karnım onun yatağı oldu; göğüslerim ona çeşme! dedi. Sonra bana bin dirhem verdi ve,
-Benim biricik sevgili oğlum, gözbebeğim için bunları sadaka olarak dağıt. Artık bundan sonra onu dualarımmda eksik etmiyeceğim ve ömrüm yettiği müddetçe onun adına sadaka vereceğim, dedi.
Kadının yanından ayrılınca bir dirhemi fakirlere sadaka olarak dağıttım. Bir sonraki cuma günü geldiğinde yine cuma namazına gitmek için yola çıkmıştım. Kabristanlığa geldiğimde iki rekat namaz kıldım. Sonra sırtımı Bir kabre dayayıp hafif bir uykuya daldım. Rüyamda mezarlıktakilerin kabirlerinden çıktığını gördüm. O genç de aralarındaydı, üzerinde beyaz bir elbise vardı ve çok sevinçliydi. Sonra yanıma geldi ve iyice yaklaştıktan sonra,
-Ey Salih Mürri! Allah işlediğin hayrın karşılığını versin. Hediyeler bana ulaştı, dedi. Ona,
-Siz cuma gününün geldiğini biliyormusunuz? diye sordum.
-Evet, cuma gününün geldiğini gökteki kuşlar bile bilmekte ve, “Bu Hayırlı güne selam olsun” demektedirler dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder